Kemal Albayrak
Yazar Eposta
kalbayrak06@gmail.com
Yüzleşmek mi yüzsüzleşmek mi?
13.07.2024
Tolstoy, “Biz hem kurtların doymasını hem de koyunların sağ kalmasını istiyoruz” diyor. İnsanın olduğu yerde, statün ne olursa olsun aşk, hırs, servet, kin, nefret, iyilik, zulüm, düşmanlık ve entrika vardır. Bunları sorguladıkça, “Acıların sebebi bilinmeden, şifası olmaz” düşüncesindeyim. Bir insan bazen sistemin, rejimin mağduru ise; özgürlüğü yasaklanmış, haksız, hukuksuz yere, adaletsizlerin zulmünü yaşıyorsa, bizler onun kimliği, düşüncesi, ideolojisi, inancı üzerinden karar vermememiz, yüzleşerek adaletin yanında olmamız gerekir. Yüzsüzleşerek değil…
Coğrafyamızı, kimliğimizi, inancımızla ilgili tercihlerimizi biz belirlemedik. Rüşt öncesi etki alanları belirledi. Oya Baydar’ın “Hiçbiryer’e Dönüş” eserini okuduğumda yıllardır zorunlu sürgünde yaşayan birinin, ülkeye döndüğünde, fikri bazda umutların çöktüğünü, şaşkınlıklar, acılar, hüzünler, hayatla yüzleşmeye vesile olduğu düşüncesini anladım. Bu coğrafyada sağı, solu, ülkücüsü, devrimcisi, alevisi, sanatçısı, düşünürü, şimdi de Feto ismi ile icat edilen iç tehdit unsurları, hukuksuzluklarla çok insanlarımızın kimini toprağa, kimini zindana kimini de sürgüne gönderdi. Bu işlerden zarar görenler ve buna sebep olanlar niçin yüzleşmeyi aramayıp yüzsüzleşmeyi tercih ederler?
Siyasetçisi, düşünürü, aydını, sanatçısı, sorumlusu, sorumsuzu hayatı yaşarken, dünle, bugünü yüzleşerek çare bulmayı insanlık yararına aramaz? İsyan edenin suçu var da ettirenin yok mu? Kirli ve keyfi rejimin her şeyine boyun eğerek yaşamak, yüzsüzleşmek, insanlığa, ülkeye, ne fayda sağlayacak? Bunu düşünmek gerekmez mi?” İki cihan bana sığıyor da, ben bu cihana, sığmazam”diyen Nesimi’nin isyanı haklı değil mi? Namık Kemal’lerin, Nazım Hikmet’lerin, Ziya Paşa’ların, Sabahattin Ali’lerin, Ahmet Kaya’ların, Mahsuni’lerin, Ozan Arif’lerin, sürgündeki gazetecilerin ve daha nice insanlarımızın tercihlerini adaletsiz güçleri ile yok edenler hiç mi vicdanınızla, merhametinizle, ahlakınızla, yüzleşmeyi düşünmediniz?
Dünle bugünü kavga ettirerek, beyin ve sermaye göçüne zorlamayla, despotluk ve hukuksuzluklarla ayrıştırma düşmanlıkları, tek tip insan yaratma düşüncesiyle yarınının güzelliklerine ve refahına ulaşmak mümkün mü? Hayatın her anı, tecrübesi iyi yönde yüzleşmeyi niçin getirmez? Amaç ve sorumluluğumuzu, kötülüğün sıradanlaşmasında kullandık. İnsanların iki yüzlü hallerini, işin içine hırs girdikçe doğruların nasıl çarpıtabildiğini, şöhret ve paranın, makamın, insanları nasıl değiştirebileceğini gördük. Çıkar, makam uğruna yüzsüzleşeceğini gördükçe, insan olarak, yüzleşerek, bu türlerle, meşru isyan ahlakıyla nasıl mücadele ederiz yolunu terk ettik. Ne olduğumuz değil, ne olacağımızı düşünmedik.
Kendi insanımızı, hayali düşmanlıklarla, toptan imha, algı, sahte suçlarla, vesayetle, hayatlarını kararttık. Sulh ve ıslah yolu,mahalle hukuku, kin üretmeye dönüştü. Yalanlar ve algılarla, hayali düşmanlar yarattık, yüzsüzleştik. Zulümleri artırdıkça, sevinç toplumları yarattık. Ağlayanı, güldürmeye, açları doyurmaya, alın teri dökmeye uzak durduk. Bunlarla yüzleşmeyen bir yönetim, yüzsüzleşen bir keyfiliğe dönüştü. Devlet meşru gücünü, yönetilenlerin, yönetenler hakkındaki, mutabakatından alması gerekirken, zulmü, kahramanlık haline getirildi. Adam kaçırmalar, tuzak kurmalar, mafya, cinayetler, soygunlar, her yeri kirletirken, kendimizle yüzleşmedik, kirli düzene uyduk. Kötülüğü yaşatanların, sonunu görenlerin, yüzleşme yerine, yüzsüzleşmeyi tercihleri dinle, ideolojiyle, pazarlama sektörlerine dönüştü.
Hırsızı yakalayanı suçlu,hırsıza makamı sunduk. Atila İlhan’ın “Kurtlar Sofrası” romanında geçen, gazeteci Mahmut Ersoy’un yolsuzluğu çıkartması sonucu, canıyla bedel ödemesi gibi, bugünün hırsızlarını yakalayanların durumu farklı mı? Bunlardan kurtulmanın yolu, ahlaksızlığın olduğu yerde, ahlaklı olmaktır. Ahlak, hayatın sana gösterdiği olaylar karşısında davranışındır. Hayat bu yüzden bir nevi yüzleşerek insan olmadır. İşte yüzleşme ile yüzsüzleşme farkı buradadır.