Sinan Ateş suikastında azmettiricilikle suçlanan Demirbaş: FETÖ iltisaklı algı operasyonuyla ülkücü camia zan altında bırakılıyor
01.07.2024
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş suikastı duruşması görülmeye devam ediliyor. Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunma yapan Eski Ülkü Ocakları yöneticisi tutuklu sanık Tolgahan Demirbaş, FETÖ iltisaklı algı operasyonu yapıldığını, ülkücü camianın zan altında bırakıldığını savundu. Azmettiricilik suçlamasını reddeden eski Ülkü Ocakları yöneticisi, Sinan Ateş ile bir bağının olmadığını 'kalemi kırıldı' şeklinde bir beyanı bulunamdığını savundu. Öte yandan suikastın tetikçilileri de Ateş'i 'alacak' meselesi için vurduklarını, öldürme kastlarının olmadığını iddia ettiler.
22 sanığın yer aldığı iddianamede suikastın azmettiricisi olmakla suçlanan Demirbaş, "Kimseyi hiçbir suça azmettirmedim. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Maktulle hiçbir husumetim yoktur. Kendisiyle bağım yoktu. Tesadüfen denk gelmişliğim yoktur. Sanıkları tanımam, onlar beni tanımaz, ayrı şehirlerde yaşayan insanlarız. Sizlere saygım üzerine, kutsal saydığım tüm inançlar üzerine yemin ederim ki böyle bir olay olacağından haberim yoktu. Olay olduktan sonra öğrenmiş bulunmaktayım.
Gizli kalması gereken bilgiler cımbızla çekilmiş, sistemli şekilde verilmiş, FETÖ iltisaklı basın mensuplarına ve sahte hesaplara servis edilmiş, bir algı operasyonu yürütülmüştür. Azmettiren sıfatı taşıyan birine sorulacak sorular sorgumda sorulmamıştır" diye konuştu.
"Aklanacağıma inanıyorum, yüce Türk adaletine sığınıyorum"
Tolgahan Demirbaş, savunmasına şöyle devam etti:
"Yüksek lisans mezunu, iki dil bilen öğretmenim. Türkiye Şampiyonluğu elde etmiş milli sporcuyum. Olaydan sonra Ankara’dan bile ayrılmadım. Savcılığa davet üzerine gittim, adli kontrol aldım. Bir yanlış olmasın diye yüzümü iki kere karakola gösterdim. Cep telefonumun içinden yok bilgi alınmış, bilgiler kurtarılmış, hepsi yalan. Suçlamaları reddediyorum. Bu dosyadan aklanacağıma inanıyorum. Yüce Türk adaletine sığınıyor, inanıyorum.
"Bilirkişi raporu art niyetli"
Ben cep telefonumu bu olayla bir bağlantım yok diye şifaen kendim teslim ettim. Bilgilerin hepsi olaydan 8 ay öncesine ait olaydır.
Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle maktule karşı camiada bir tepki oluşmuştu. Maktulün evinin önüne pankart asılacaktı. Herkes bu konuda bir çaba sarf etmiştir, ben de ettim. Cep telefonumdan çıkan bilgilerin maktule ait olduğu iddia ediliyor. Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım. Maktule ait uçuş bilgilerini kimseye atmadım. Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Ricayla emniyet müdürünü de arasan kimse kimsenin güncel konum bilgisini veremez. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Telefondan çıkan, art niyetli olduğuna inandığım bilirkişi raporunda, olaylar 8 ay öncesine ait olduğundan, bu olayla ilgisi olmadığı su götürmez gerçektir.
"Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim"
Maktulle aynı camianın insanı olduğumuz için bana soruldu. Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni arada, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bilirkişi raporunda da 1 dakika 6 saniye yazmaktadır. Maksimum 10 saniye sürmüştür. Tutuklandığım süre boyunca bir kere dahi görüşmemiş, konuşmamışızdır. Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim. Bu hususların hepsi görmezden gelinmiş.
Emre Yüksel’le aynı camiada olmakla birlikte tanışıklığımız vardır. Ben Emre’yle o gün sosyal faaliyet yapmak üzere, hep gittiğim, arkadaşıma ait olan çiftlik evine gitmeye karar verdim. Ben öğretmenliği bırakıp kamu görevliliğine geçmeye çalıştığımdan beri özellikle sık giderim, mangal, piknik yaparım. Emre Yüksel bir gün önce ruhsatlı tabancasını almıştı. Yüksel beni aradı, yanında bir arkadaşı olduğunu söyleyip ne yapacağımı sorunca çiftliğe geçeceğimi söyledim.
Atış da yapacaktı. Ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım. Gecikeceğini söyleyince yolun karşısına geçtim, benzinliğe girdim, arabayla ilgili işlerimi yaptım. Emre Yüksel misafirinden ayrılamayacağını söyleyince çiftliğe geçtim. Sonra gelemediği için buluşmak için Ankara’ya döndüm, restoranda yemek yedik.
Mahkeme Başkanı: Ankara’da eğlenecek yer mi yok?
Ben sonra İstanbul’a geçtim, geldi beni aldı İstanbul’a gittik. Gece kaldık. (Mahkeme başkanı 'Ankara’da eğlenecek yer mi yok' diye sordu) Efendim biz hayatı böyle yaşayan insanlarız, yollarda geçiyor. Aklımıza geldi, gitmek istedik. Ben bir gece cumadan çıkıp Hakkari’ye de gittim.
Serdar Öktem’le suç tarihinde bir irtibatım olmadı. Serdar Öktem niye Ankara’ya geldi bilgim yok.
"Ailem ve çocuğum mağdur oldu"
Ailem, ben, komplo teorileri içeren iftiralarla mağdur haldeyiz. Ben 4 yaşındaki oğlumu diplomat olur diye özel okula gönderiyordum. Şu anda babası yanında yok, 10 yaşında. İlk aylar 'yurtdışında, Bosna’da' dendi benim için. Tabii ki maktulün çocukları gibi mağdur değildir ama benim çocuğum da mağdur. Babasının cezaevinde olduğunu sosyal medyadan, haberden öğrendi."
"Ben kimseye ‘kalemi kırıldı’ demedim”
Demirbaş, avukatların soruları üzerine şu cevapları verdi:
"Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi.
Ben kimseye 'kalemi kırıldı' demedim. Oğlum yılbaşını geçirmek istediği için annesinden aldım. Oğlumla birlikte ablamların evine gittim. Evde eksik kalan gıdaları almak için markete çıktığımda birden etrafımı polisler sardı. Elimden telefonu aldı.
Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz. Ayşe Hanım'la hiçbir alakam yok, biz sadece evin önüne pankart asmak istedik. Hiçbir ülküdaşımın hiçbir çocuk ve kadınla ilgisi olamaz.
Aytaç Bey’i (sanık Aytaç Ataç) 8-10 yıldır tanırım, Çukurambar’daki mekanların da sahiplerini aşağı yukarı tanırım. Çocuklarımız birlikte büyüdü, sahibi olduğu kafeye sıklıkla gideriz."
"Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır"
Ateş ailesinin avukatı, “Mersin’deki Çağrı Ünel olayı 15 Mart’ta yaşanıyor. Siz 10 Mart’ta Mustafa Ensar Aykal’ı pankart olayı için, konum için arıyorsunuz. Siz yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak istiyorsunuz?” diye sordu. Demirbaş, “Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır o zaman” cevabı verdi.
"Audi marka araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç"
Demirbaş, şöyle devam etti:
"Benim camiada yetkim yoktur. Ben şerefli camiama ömrümü verdim.
Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre'ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç."
Cinayeti dosyasında, yapılan araştırmalarda, Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıkmıştı. Aynı konum bilgisi tetikçiyi taşıyan motokurye Vedat Balkaya’nın telefonunda da bulunmuş, daha sonra Demirbaş ve Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi aldığı ve Bolu’ya götürdüğü bilirkişi raporuna girmişti.
"Bütün bunların hepsi komplo teorisidir"
Demirbaş, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Bütün bunların hepsi komplo teorisidir. Devletimiz muz cumhuriyeti değildir. Bu yalnızca pankart asma olayı için sorulmuştu.
Ben emniyete alındığımda plakası, modeli, rengi bile olmayan bir araç gösterildi. Bu araca Eray Özyağcı’nın bindiği söylenmektedir. 'Bu eşkale yönelik başka aracın geçmediği değerlendirmekte olup, bu kişinin de Tolgahan Demirbaş olduğu düşünülmektedir' diye zan altında bırakıldım ben. Bilerek ve isteyerek algı yaratılmıştır. HTS’den sonra aktarım noktasına geçmek için bir sürü alternatif olduğu belirtilmesine rağmen, 'bizim tespitimiz bu' denilseydi anlardım. Her şey göz ardı edilmiş, art niyetli bir tutumdur.
"Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum"
Mustafa Abi’ye ulaşamadığımda Oğuz Kaan’ı aradım. Merakından beni aradı. Kılıçarslan Yaman merakından aradı. ('Olcay Kılavuz da mı merakından aradı' sorusu üzerine) Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum. Olay bir yere çekilmek istenmektedir. Bu kayıtlar yalandır, bu bilirkişi raporu bence hatalıdır."
Avukatların “İddianameye yeterince eksik hususla yazılmış. Bilirkişi raporları basına yansımış” sözleri üzerine mahkeme başkanı, “Bizim görevimiz basına yanmışız iddialar değil. Biz burada iddianameyi baz alıyoruz” diyerek avukatlara tepki gösterdi.
"İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır"
Demirbaş, bilirkişi raporunda Sinan Ateş’e ilişkin “İpi çekilmiştir” yazışmasının sorulması üzerine bu kez, “İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” cevabını verdi.
Ardından Ateş ailesinin avukatı Ali Yücel, “Rahmetli Sinan Ateş’in avukatı ve arkadaşıyım. Siz benim adımı bilmiyorsunuz ama araç plakamı Aykal’a gönderiyorsunuz. O da ev adresimi ve kişisel bilgilerimi size iletiyor. Bu tarihlerde pankart asmak istiyordunuz. Benim de mi arabama pankart asacaktınız. Amacınız neydi?” diye sordu.
Demirbaş, “Sizinle bir alakası yok. Bana bir plaka geldi. Ben plakayı sordum. Neden sorulduğu hususunda herhangi bir ilgim yok” diye yanıt verdi.
"ESP’nin derneğine giriyoruz, basıp içeride 10 kişiyi vuruyoruz"
Sanıklardan Doğukan Çep, ise savunmasında şunları söyledi:
"2013 yılında Gezi olayları sıradan Gazi Gümüşsuyu’nda DHKPC’li teröristlerle vurma olaylarım olmuştu. Kırmızı fularlı kız Ayşe Deniz, Öykü Dilara Keskin… En son bunları vurduktan sonra ESP’nin derneğine giriyoruz, basıp içeride 10 kişiyi vuruyoruz.
En son Hasan Ferit Gedik ölüyor. Uyuşturucuya karşı yürüyormuş. Biz yakalandık, yargılanmaya başladık. Google Hasan Ferit Gedik yazın Allah için tabutun üstüne bakın. DHKPC bayrakları. Biz bunları vurmuşuz, yargılanmaya başlamışız. Ayşe Deniz, Gezi’ye gidiyor, Gezi de ağaç içinmiş ya. Ayşe Deniz Gezi’den sonra Kandil’e gidiyor. Karayılan’ın yanında fotoğrafları var, Karayılan kızları sever. Sonra Ayşe Deniz Rakka’ya gidiyor, orada ölüyor.”
Mahkeme Başkanı “Sabahtan beri ne anlatıyorsun” diye araya girip Çep’e kızarak tepki gösterdi.
Devam etmek istediğini söyleyen Çep, şöyle devam etti:
“Vurduğum Cebrail Günebakan da 'Kobani’ye gideceğiz' diyor. Halbuki bunlar MLKP’de silah eğitimi alıyor. Amara Kültür Merkezi’nde pankart açmışlar, ölüyorlar. Bu şekilde davalarım düştü. CHP’nin milletvekilleri gelir, davalarımı sever.
"Sinan Ateş'e 'Bana yardım eder misin?' dedim, 'Elimden geleni yaparım' dedi"
Çep, cinayetten önce Sinan Ateş'le aralarında geçtiğini iddia ettiği olayları şöyle anlattı:
"Evet ben azmettirdim. Çıktım cezaevinden. İki sene sonra ceza aldım. Tahliye oldum. Aranıyordum. Aziz Mahmut Hüdai Camisi’nde namaz kılıyor, zikre katılıyordum. Bir gün sabah namazı çıkışında Sinan Ateş geldi. Yan yana namaz kıldık, zikir yaptık. Ben de DHKP/C’li vurmuşum, yardım istedim. 2013’te Hasan Ferit Gedik’ten ceza almışım. ‘Bana yardım edebilir misin’ dedim. ‘Elimden geleni yaparım’ dedi.
Telefon numaramı verdim. Ayrıldık. 20 gün sonra aradım. ‘Sen bizim hayallerimizi gerçekleştirdin kardeşim, elimden geleni yapacağım’ dedi. Beklemeye başladım. 2020 yılında telefon çaldı ‘Dosyanı halledecekler, 1 milyon istiyorlar’ dedi. ‘Ben o kadar veremem’ dedim. ‘200 bin TL verelim, dosyanı halledecekler’ dedi. ‘Ayarlayayım’ dedim. Bir hafta 10 gün sonra aradım. 'Nereye getireyim’ dedim. ‘Ben seni akşam arayayım’ dedi. Taksim’de bir otele çağırdı. Otelin önünde parayı verdim, ayrıldım.
"Telefonlarımı açmadı, 'Ben bunu ayaklarında vuracağım' dedim"
Bazen İstanbul’da birilerini soruyordu. Tanımadığımı söylüyordum. ‘Kardeşim bekliyoruz, haber vereceğiz’ dedi. 2021’de telefonum çaldı. ‘Kardeşim, bir 200 bin TL ödememiz lazım’ dedi. ‘Aynı kişilere ödemiyoruz’ dedi. 'Arayacağım seni' dedim. 4-5 günde ayarladım. ‘Kardeşim seni ayarlayacağım’ dedi. 3-4 gün sonra kendisi aradı. ‘Üsküdar’da sahile gelir misin’ dedi. ‘Gelirim’ dedim. Arabada oturuyorlardı. Arka koltuğa oturdum. ‘Kardeşim uzun sürecek ama hallolacak, acele etme’ dedi. Parayı verdim, çıktım. Hayatıma devam ettim. Tatile gidiyorum. Bodrum’a gidiyorum. Ayetelkürsi okuyor, gidiyordum.
Kasım ayı sonuna yaklaştık. ‘Paranın tamamını vermen lazım’ dedi. ‘Tamamını ayarlayamam’ dedim. ‘Ne ayarlıyorsan ver, eli kulağında, dosya çözüm aşamasında, vermen lazım’ dedi. Sağdan soldan, borç harç toparladım. Bir hafta içinde 200 bin TL ayarladım. ‘Kardeşim Ankara’ya gelir misin’ dedi.
Gittim, 'Ankara’dayım’ dedim, ‘Çukurambar Liva Pastanesi’nin konumunu yaz gel’ dedi. Ben gittim, geldi. Parayı verdim. ‘Eli kulağında bekle, merak etme, bundan sonra paranın tamamını ayarlaman lazım’ dedi. Çıktık dışarıya. ‘Burası benim ofisim’ dedi. Tam binanın önünde beyaz bir arabanın içini açtı, benim verdiğim parayı koydu. Bir tane Mercedes. Ayrıldım, İstanbul’a gittim.
Aralık başlarıydı. ‘Ne oldu' dedim. ‘Haber bekliyorum, kardeşim sabret’ dedi. ‘Olmuyorsa paramızı geri alalım’ dedim. ‘Çocuk oyuncağı mı, adamlara para verdim, nasıl geri alayım’ dedi. Arıyorum arıyorum açmıyor, açan adam açmamaya başladı. Ben de bir iki gün daha bekledim. ‘Ben bunu dedim ayaklarından vurucam, Ankara’ya gidiyorum’ dedim. Eray da yanımda. ‘Abi' dedi 'ben gider vururum.”
"Ölmesini istemezdim"
Mahkeme başkanının araya girmesi üzerine Doğukan Cep, “Ben öldürmeye gönderseydim, öldürmeye gönderdim derdim. Allah’tan başka kimseden korkum yok. Ölmesini de istemezdim, nasıl öldüğünü de bilmiyorum. Delikanlı gibi öldürdüm derdim. Sevip sevmemek önemli değil. Bunu öldür, öldürtme demem” dedi.
"Nasıl öldü bilmiyorum, şok oldum"
Çep, şöyle devam etti:
'Ben bunu vururum' deyince (Eray) voltayız biz… Suat abiyi aradım, 'abi benim bir işim var halleder misin' dedim. 'Bana bir iki gün Ankara’dan ev lazım' dedim. Cinayet desem bunlar benim telefonumu açmaz. 'Suat abi, Liva Pastanesinde oturdum, ofisi şurada, sadece çıkınca haberi ver'. Ben arkadaşımı, dostumu bile isteye yakmam, hain biri değilim.
Suikast yapmaya gelen insan arkadan vurur gider, yüzünü kapatır gider, karşıdan gelir göğsü gerer vurur. Suikast yapmaya gelen insan silahı böyle tutmaz. Nasıl öldü bilmiyorum, şok oldum, Suat abi şok oldu. Dünyam başıma yıkıldı, bütün film bitti. Dört gün sonra yakalandım. Halk TV, Sözcü gazetesi suikast dedi. Biz daha dosyaya vakıf değilken, gizlilik kararı olan dosyadaki bilirkişi raporlarını Asuman diye bir kadın yayınlıyor. Anlamış değiliz. Halk TV, Sözcü daha hiçbir şehit ailesinin haberini yapmış değil. Suat abi Allah korkusu olan bir insan, 'niye böyle oldu' deyince 'böyle olsun istemedim' dedim.
"Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı"
Bence büyük şaibe var. Şaibeli, araştırılmasını istiyorum. Ayağından vurduruyorum, yere düşüyor ama karnından kurşun var. Eray'ın yere düştüğünde karnından vurması mümkün değil. Karakolda mermiler farklı yazdılar. O açı Selman'ın (Sinan Ateş öldüğünde yanında olan ve omuzundan vurulan akrabası Selman Bozkurt) açısı. Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı.
"Bastığımız mermi Sterling; bastığımız mermiyi biliyoruz, aptal değiliz"
Eray motordan indi, ‘Vurdum’ dedi. Biri bağırmış ‘Abiyi vurduk, abiyi vurduk’ diye. Ben bunlara ‘ölmüş' dedim, 'ayağından vuracaktınız hani’ diye bağırdım çağırdım. Ölmesini istemedim. Bastığımız mermi Sterling. Bastığımız mermiyi biliyoruz, aptal değiliz."
Tetikçi sanık Eray Özyağcı da, “Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. 'Bu işin içinde iş olmasın' dedim” savunması yapmıştı.
"Sinan Ateş'le Facetime üzerinden iletişim kurdum"
Çep, avukatların soruları üzerine savunmasına şöyle devam etti:
“Sinan Ateş’le facetime numaramdan iletişim kurdum. Hat takmıyorum telefona, Facetime üzerinden iletişim kurdum. Sinan Ateş ilk tanıştığımızda Ülkü Ocakları başkanıydı, ben onunla camide karşılaştım. Benim Ülkü Ocakları’yla bir bağlantım yok, bilmem etmem. Yardım istedik.
Karakolda 'suikast yaptın, hükümeti falan filan' diye dayak yedik. 18 ay bir dosya açılmaz mı? 7’nci ayda savcı Durdu Özer telefonları göndermiş. 18 ay yattık ya, ayağından vurdurduk.
"Her şeyi ben ayarladım"
Eray şimdi erkek ya, benim başımdan geçen olayları ismimi vermemek için kendi başından geçmiş gibi anlatıyor, erkeklik yapıyor. Her şeyi ben ayarladım."
"Bir tane silahım 200 bin TL eder zaten"
Çep, avukatların, bir dönem Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış olan MHP’li avukat sanık Serdar Öktem’i nereden tanıdığı ve Sinan Ateş’e verdiğini iddia ettiği paralara ilişkin sorularını da şöyle yanıtladı:
"2013’te Hasan Gedik davasında Serdar Öktem avukatımdı, DHKPC’lilere karşı beni savunuyordu. ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’ dedi. Adamları ben yaktım. Benim silahlarım var. Bir tane silahım 200 bin TL eder zaten. Bana polisin biri ‘Oğlum bunları satsaydın yürürdün’ dedi. Bu paraları; aracılık yapıyorum, tahsilat yapıyorum. Bunları yaparken ben ezilenlerin, mağdurların yanındayım."
"Aslında benim parmağım iyi çalışır, iyi vururum"
Ateş ailesi avukatıyla Doğukan Çep arasında şu diyalog geçti:
Avukat: Eray için 'ayağına vuracaktı, suikast yok' dedin. Sadece ayağına sıkacak kişi nasıl 46 mermiyle geziyor?
Çep: Ben 'öldürün' demedim, 'ayağına vurun' dedim. Manyak öyle geziyor.
Mahkeme başkanı: Yeter, kes sesini!
Avukat: Neden alacak için tetikçi tuttunuz?
Cep: Aslında benim parmağım iyi çalışır, iyi vururum. 'Ben giderim abi' dedi. Suikast yapacak adam ayağına vurur mu?
Avukat: Ateş’in Mersin İzmir Limanı kokain ticaretini belgelerle kamuoyuna açıklayacağı şeklinde kulağınıza gelen bir şey var mı?
Doğukan Çep: Benim haberim yoktu.
Avukat: Dosyadaki yazışmalarda 'Sinan Ateş’in kalemi kırıldı' deniyor. Sizin şahsi alacağınız için Emniyet, Özel Harekat niye sizi bu kadar koruyor?
Doğukan: Abla, baz diyorsun ya sinyal diyorsun ya. Birinci gün arıyorum, bulamıyorum. Sonra İstanbul’daymış. Biri baz verse niye bulamayayım. Kolombiya, Mersin, bir şey biliyorsam Allah belamı versin.
Çep, "Hasan Ferit Gedik davasında cezanız Yargıtay tarafından onanmış. Onanmış bir dosyada nasıl bir yardım istediniz?" sorusuna cevap vermedi.
“Bana 'dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak' denildi"
11.30: Sanık Suat Kurt’un savunmasına geçildi.
Müşterek fail suçlaması ile cinayet suçlamasını kabul etmediğini söyleyen Kurt, “Büyük üzüntüyle ifademi verdim. Doğukan Çep aradı, ‘Bir alacak verecek davasından bir kardeşimle ilgili sıkıntı var, Ankara’ya gider misin abi. Sana adres vericem, bu adreste şahıs kaçta gidiyor, kaçta geliyor bilgi istiyorum' dedi. Eray’ı karşılayan, Zekeriya ile evi ayarlayan benim” dedi.
Tetikçi Özyağcı, duruşmanın başındaki savunmasında kendisini, yakalandığı Ankara’daki evde kimin karşıladığı sorulunca, 'Suat abi karşıladı' demiş, “Adresi ve konumu kimden aldınız?” sorusuna ise 'Doğukan Çep' yanıtı vermişti.
Mahkeme başkanı, “Sormadın mı alacak verecek davasında niye adres soruyorum, takip ediyorum” diye sordu. Kurt, “Rahmetli kaçta giriyor, kaçta gidiyor diye baktım” diye cevap verdi. Mahkeme başkanının sorusunu yinelemesi üzerine Kurt bu kez, “Bana 'dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak' denildi Doğukan Abi tarafından. Ben MHP ile Ülkü Ocakları’yla bağlantım yok. Vurulacak biriymiş, bilmem” dedi.
Mahkeme başkanının “Doğukan sana 'vurulacak' dedi yani” diye araya girmesi üzerine, Kurt savunmasına şöyle devam etti:
“Dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak dedi. Eray’ın vurulacağını telefonda konuştuklarında öğrendim. Ayın 26’sında Ankara’ya gittim. Kendi kimlik bilgilerimle otele yerleştim. Doğukan adres bilgilerini attı, girişini çıkışını ilettim. İfademdeki her şey doğrudur. 27’sinde cezaevine girdim, 28’inde çıktım. Ben cinayet işleneceğini bilsem kendi kimlik bilgilerimle otelde kalmam. Bu kadar aptallık etmem herhalde.
Eray’ı öyle tanımam etmem, bir iki kez görmüşümdür.
"Üzüntüme Mustafa komiser şahittir"
Doğukan’ı aradım, 'rahmetli olmuş' dedim. 'Maalesef abi' dedi. Bu üzüntüme buradaki Mustafa komiser de şahittir. (Eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal) Çok üzüldüm, cinayet olacağını bilseydim otelde kalır mıydım. Çok üzüldüm, ifademi de öyle verdim. Ben cinayeti öğrenince kaçtım zaten. Gebze’ye gittim."
"Siyasi bir kimliği olduğunu bilmiyordum"
Kurt, avukatın "Siyasi bir kimliği olduğunu biliyor muydun?" sorusuna, "Yok nereden bileyim, bilmiyorum. Cezaevinden pandemi izninde çıkmışım, bir daha niye böyle bir şeyin içine gireyim. Yandı infazım, mağdur olduk. Ben silah falan görmedim hiçbir yerde" cevabı verdi.
Tetikçi Özyağcı savunmasında, azmettirici Doğukan Çep'e "Ben senin için Sinan Ateş'i gider ayaklarından vururum' dediğini söyleyerek, "Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi" ifadelerini kullanmıştı.
"Taksiye binerken 10-15 el silah sesi duydum"
Cinayet dosyasına göre, keşifçi Suat Kurt'un haber vermesi üzerine Vedat Balkaya'nın motosiklet ile olay yerine bıraktığı Eray Özyağcı, cuma namazından akrabası Selman Bozkurt ile dönen Sinan Ateş’i beş kurşun sıkarak öldürdü. Otopsi raporunda 5 kurşundan 4'nün öldürücü nitelikte olduğu vurgulandı.
Ateş cinayetinin keşifçisi olarak geçen Suat Kurt ise avukatların sorgusu üzerine, “Taksiye binerken çok silah sesi duydum, 10-15 tane silah sesi duydum” iddiasında bulundu.
Sanık Kurt'tan avukata: Bana kardeşim demeyin
Avukatın, “Sorgunuz sırasında ‘Sinan Ateş’in konum bilgilerini Doğukan Cep’e ileten benim’ dediniz. Siz bu adresi nasıl buldunuz kardeşim, nereden tespit ettin?” diye sordu.
Kurt, “Doğukan bana verdi diyorum. Bana kardeşim demeyin” diye tepki gösterdi.